23 Ocak 2020 Perşembe

Bir Şarkı Molası ♪ ♫



.Bugünlerin şarkısı bu olsun.. Her geçen gün biraz daha büyüyorum. Hayat hep böyle miydi ki? Yoksa ben mi şimdi fark ediyorum, sorguluyorum, yaşıyorum.. Daha önce söylemiş miydim hatırlamıyorum. Büyümekten pek hoşlanmıyorum. Hayallerim belki biraz çocuksu kaldı bu zamanlara.. Ama her şeye inat çabalıyorum, hayal kurmaya devam ediyorum.. Hey zaman ne olur beni bu halimle bırak.. Değiştirmek isteseler de sakın izin verme! Tozlu sihirli bir kavanozda sakladığım bu halimi kimsenin bulmasına izin verme..






Yorgun hislerim, bütün hayallerim yalan olmuş
Yakılmış gemiler, dönülmez geriye artık
Çok geç oldu ben kalkayım
Siz bana aldırmayın
♪  ♫ ♪  ♫ 

21 Ocak 2020 Salı

Kendini bulutlarda saklayan illegal bir yağmurum. Bir yağsam pahalıya malolacağım./Didem Madak


Günlerdir boş  bir sayfaya bakıp duruyorum. Anlatmam gerek diyorum, en azından kendim için..Ne yapabiliyorum ki kendim için?

“Bu kadar canımı acıtan şey ne olabilir?” diye düşünüyorum günlerdir. Sahiden kalbime bir bıçak gibi saplanarak bu kadar canımı acıtan şey ne?

Yeteri kadar sevildiğini görememek mi? Anlaşılamamak mı? İstemediğin bir hayatın içinde bulmak mı kendini? İstediklerini yapamamak mı? Çok severek kendinden vazgeçmek mi? Konuşamamak mı?

 Hayatımda şükrettiklerim peki, bu saydıklarım önüne geçecek kadar fazla mı? Sağlığım, bebeğim, nefes alışlarım,..

Şu kişisel gelişim kitaplarında yazan, her şey içinde başlar, ve kendinde biter cümleleri.. Sahi siz gerçek misiniz? Neden bende işe yaramıyor yada bir müddet yarıyor gibi gözüküyor da sonra kor gibi içime oturuyor her şey..

Ne yapmam gerekiyor, nasıl bunun içinden çıkmam gerekiyor bilmiyorum. Sahi ne oluyor bana, ne yapıyorsunuz bana? Kimseyi suçlamak değil amacım.. Kendi seçimlerim bunları yaşamama sebep olan belki de, belki de hayal bulutu belki de hayatın kendisi..

Hayatım değil, kendi seçtiğim yol bence bu. Karanlık değil, puslu bir yol.. Yönümü bulamıyorum. Tökezliyorum. Çarpıp duruyorum. Işık arıyorum, buldum sanıyorum. Ama yoğun bir pus karşımda.. Sonra yine aynı ritüeller..

Ne kadar çok isterdim mutluyum diyebilmek ama sahiden bu sefer değilim.. Mutluluk rolü yapmayacağım bu sefer.


Her şey çarçabuk eskir gider mi? Gitmesin istiyorum, her şey ilk başlarda ki gibi kalsa.. Haksızlık değil bu, hissettiklerim. Hayat bu kadar düz değil. Duygular var, sevilmek var, sevdiğini belli etmek var, şükretmek ve bunu göstermek var..

“Her şey karşılıklı” cümlesinden nefret ediyorum. Kendi suçunu kapatabilmek için kurulan iğrenç bir cümle. Hayat o kadar basit ve yalın ki aslında. Karşılıklı değil hiçbir şey. Sadece sevmek ve bunu gösterebilmek.. Tek ihtiyacımız olan şey bu. Karşılık beklemeden yapılan gerçek olan her şey sihirli bir bulut gibi güneş ile birlikte karşı tarafa ulaşır.. Ve o sihirli bulut ve güneş dolaşır gelir seni bulur sevgiyle, mutlulukla.. Karşılık beklemeden de mutlu olabilir, mutlu edebilir insan..


                        
    İclal Aydın’ın şu dizeleri sürekli aklımda..

Nedenini bilmediğim bir ağlamak var içimde..


Bir yerlere sığdıramıyorum yüreğimi.

Ne zaman eskiyor sevgiler

Ödenen bedellerin acısı geçince mi?

8 Eylül 2018 Cumartesi

Bebeğime Dokunma!!


Bugün bir programda; çocuklu bir annenin dışarı çıktığı zaman marketlerde, parklarda, deniz kenarında yada herhangi bir yerde aileden izinsiz çocuklarını sevmenin ne kadar yanlış bir şey olduğu konuşuldu.

Eşimin ailesi ile birlikte de geçen gün bu konu üzerinde  konuştuk, tartıştık. Onlara göre ailelerin çok abartı tepki  verdiklerinden, fevkalade yanlış bir yol izlendiğinden yakındılar. Ne yazık ki dışarı da ki insanlar gibi düşünüyorlar. Çok üzüldüm. Ülkemizde samimiyetle sınırları karıştırıyoruz. Oysa ki bilinçli anne baba olmak için genç olmak gerekmiyor.

Ben bebeğime tanımadığım insanların dokunmasını, öpmesini, sevmesini istemiyorum. Ben nasıl uzaktan seviyorsam dışarı da ki tanımadığım çocukları, onlarda benim çocuğumu öyle sevsinler istiyorum. Aman canım sen de ne abarttın hiç mi çocuk sevmeyelim” diyenler de olabilir. Sevelim  evet ama sevgiye muhtaç bunca çocuk varken, sevgi her şeyin ilacıdır diyorken; uzak duralım, sevmeyelim birbirimizi demiyorum. Fakat, hem günümüzün şartlarını göz ardı etmeyelim, güvenliği elden bırakmayalım, hem de sevelim derken zarar vermeyelim .

Yurt dışında yasaksa tanımadığın kişilerin çocuklarını sevmek ülkemizde de böyle olmalı.
Ne yazık ki kendi evlatlarını gereği gibi sevmeyen aileler, ne hikmetse başkalarının çocuklarını sevmek konusunda pek bir hevesliler.

Bunlar için kesinlikle; eğitim verilmeli, reklamlar yayınlanmalı, küçük el broşürleri yayınlanmalı,  kamu spotu oluşturulmalıdır. 

Ben karşılaştığım her insana anlatmaya çabalıyorum.. Ne olur her ailenin, her bireyin, bebeklerin bile özel bir sınırı olduğunu unutmayın. 

Bu konu ile ilgili okuma yaparken bir blog sayfasından bir yazı ile karşılaştım. Şöyle diyordu:  Tanıdıklarınızın ise, ancak çocuğunuzun arzusu dahilinde ve ”doğru şekilde” sevmelerine müsaade edin. Çocukların koruyucusu anne ve babadır. Yabancıların çocuğunuz üzerinde yapacağı ”nasıl sevileceği” hakkındaki yorumlar ve öneriler sizin bu konudaki tutumunuzu etkilemesin. Temas yoluyla geçen, günümüzde çocuklarda sıkça görülen el-ayak hastalığı gibi birçok hastalığı ise, yeterince temiz olsak dahi birçok hastalığın taşıyıcısı ola bildiğimizin en önemli örneklerinden biri. Bir ufak dokunuş bile, bir çocuğun çok ciddi hastalıklar yaşamasına sebep olmaktadır. Çocukların ruhsal ve fiziksel olarak nasıl etkilendikleri ve güvenlikleri, bir sevgi gösterisinden çok daha önemlidir.Dokunmadan sevmelerini söylediğim ”tanımadığım” insanların ilk tepkisi ”neden?” oluyor.  Biri size hayır dediğinde bunu üstelemek, nedenini öğrenerek ikna olmak, merak etmek ihtiyacını anlayamıyorum. Bu bir hak değil. Kimse sizin çocuğunuz sevmek hakkına sahip değil. Bu sebeple sebebini açıklamak zorunda olmadığınızı hatırlatmak istiyorum. Ve ”Sizin gibiler yüzünden insanlar çocukları sevmeye korkuyor” diye bana bağıran teyze, keşke biraz korksalar." Ah, keşke!

#bebeğimedokunmayın

Hadiyin hep birlikte bunları yapma vakti!

1) Dudaklarından öpmeyin kuzularınızı,
2) Kalabalık araçlarda otur teyzenin kucağına, sıkış amcanın yanına diyerek yabancılar ile arasında bağı kuvvetlendirmeyin.
3) Akraba dahi olsa çocuğunuzu kimse ile tuvalete yollamayın.
4) Kendini öptürmek istemiyor ise "öpsün bir kere" demeyin ona kızmayın.
5) Utana sıkıla modern olacağım diye çocuğunuz ile banyo yapmaya çalışmayın. (dikkat bebeğiniz ile demiyorum)
6) Vücuduna o istemedikçe kimse dokunamaz bunu ona öğretin
7) Eğer eşinizden ilgi alaka görmüyorsanız bu tatmini çocuğunuza aşırı temas göstererek kendinizi yalancı tatmin etmeyin.

5 Eylül 2018 Çarşamba

Eylül

Ben geldim..

İki haftadır yazmak istiyorum. Fakat minik oğlumuzun dişleri çıkmaya başladı. 2 haftadır kendime bile zaman ayıramadım.

Bugün o kadar iyi vakit geçirebildim ki, öyle mutluyum ki; eşimde sağ olsun işten geldiğinden beri oğlumuzla ilgileniyor. Şuan ikisi salonun koltuklarında uyuyor. Bende Hande Mehan -Sen Beni Güzel Hatırla şarkısı ve sıcacık kahve eşliğinde yazıyorum size.. (Şarkıyı yazının sonunda paylaşacağım), (Bu aralar Hande Mehan dinliyorum. Çok iyi geliyor, tavsiye ederim.)

En sevdiğim mevsim geldi. Sonbahar.. Böyle reklam kokan bir Eylül sevdalısı değilim. Gerçek has be has sonbahar sevdalısı var karşınızda.. Bu aylarda pek bir düşünür oluyorum. Sorguluyorum. Sakin kalabiliyorum. Çevremde kimseyi istemeyebiliyor, çokça yürüyüş ve hava almak istiyorum. Bu yıl Çınar ile nasıl olacak bilmiyorum ama bugün ilk defa Yağmur ile tanıştı. Öyle mutluydu ki, sonra şu cümle geldi aklıma; "yağmur mevsimi geldiğinde şemsiyenin altına girmekten hiç hoşlanmayan, yağmura âşık küçük bir çocuğu anlatıyordu gözleri." Evet oğlum ağaçlara, havaya, rüzgara ve yağmura aşık bir çocuk. 

Elimde Leyla ile Mecnun kitabı var bu aralar. Uzun zaman önce almıştım. Ancak başlayabildim. diziye aşık biri olarak. Çınar fırsat verdikçe okumaya çalışıyorum., ilerleyen zamanlarda kitap hakkında ki düşünceleri mi de paylaşırım sizinle.. 

Dediğim gibi öyle bir merhaba demek istedim, buralardayım. Dinliyor, okuyor, eylülün tadını çıkarıyorum. Kafamda deli sorular var. Bir ara konuşalım. Oğlumu gördünüz mü? Sizleri bu akşam tanıştırmak istedim.

Çok akşam..

Sihir devam ediyor. Saat 23:18, gece sakin, gece uzun, gece pek bir şiir.  Orta okulda aşık olduğum adamın ve oğlumun yanıbaşındayım. Uzun uzun kokularını içime çekiyor, mum ışığında onları izliyorum. Rüyamı görüyorum. Hayır, elim onların elini kavrıyor, şükrediyorum. Binşükür.. 





                                           ♪


                     

18 Ağustos 2018 Cumartesi

3 yılda neler mi değişti?



2012 yılında ders için açılan bir blog sayfası. Kaç yıl olmuş yazmayalı?

Şöyle bir baktımda son paylaşımımı eşimin (o zamanlar daha nişanlım bile değildi kendileri) askere gittiği zamanlarda yazmışım. Tekrar geri döndüğümden bahsetmişim. Sahi neden yazmadım ki? En çok sevdiğim şeyi neden bıraktım..

Dönüp bakıyorum da 2015 yılında son yazdığım yazıya; mesleğimin de bahsetmişim, yazı yazmayı sevdiğimden, okumaktan, İstanbul dan.. Hala aynı şeyleri seviyorum evet ama önceliklerim mi değişmiş benim? Önceliklerim eşim, evim, bebeğim olmuş.. Mesleğimi bırakmışım..

Kendimi sihirli bir kavanozun içine hapsetmiştim. Birinin gelip beni sihirli bir değnek ile kendime getirmesini beklemişim.. Bekledim uzun zamandır. Mutsuz değildim de, hani bazen umutsuz bir hal alır ya hayatın galiba öyle bir dönem geçirmişim.

Eski ben mi nerede? Galiba o kavanozun içinden yavaş yavaş ışıldayan tozlar ile geri çıkmaya başladı. Öyle eskimiş ki o kavanoz, o kadar yorulmuş ki, o kadar korkuyor ki, zamana ihtiyacı var..

Ah ne çok anlatacak şey var değil mi?

Bu aralar kendimi vişne reçeli yaparken buluyorum. Elimde bir tahta kaşık dalıp gidiyorum mutfağımda uzaklara.. Hayallerim neydi benim? Mutlu bir aile.. Evet çok tatlı bir bebeğim oldu.. Ağaçları ve doğaya aşık olduğumu paylaşımlarımdan görmüşsünüzdür. Adını 'Çınar' koymak istedim. Güçlü, uzun ömürü olan, insanlara güç veren bir çocuk olmasını istedim.

Eşim..ilk aşkım, ilk mutluluğum, ilk ağlayışım, ilk hayal kırıklığım, ilk çocukluğum.. Kaç insana nasip olur deli gibi aşık olduğun 15 yıldır sevdiğin bir adamla evlenmek. Çok şükür, binşükür..

Ne yapmalıyım, ne yazmalıyım derken ne kadar çok şey anlatmışım.

Artık ara ara yazma başlaycağım.. Çocuk gelişiminden, evlilikten, kendimden, hayallarimden, kitaplardan, şarkılardam bahsedeceğim.

Bir cumartesi klasiğine geri döndüm. Yazımı yazdım, yıllardır vazgeçmediğim https://www.solopianoradio.com/ dinledim, kahvemi içtim.. Birazdan teyzesi oğlumu getirir, eşim uyanır ve akşamı nasıl akşam ettiğimi bilmeden bir gün daha biter..

Öyleyse şimdilik hoş çakalın..

21 Mart 2015 Cumartesi

Fevkalade bir dönüs…


Evet ben geldim sevgili okurlarım.
Uzun süredir yazmak eyleminden kaçışım büyük bir karar ile son buldu. Bundan sonra her akşam birlikte olacağız.


Filmlerden, kitaplardan, İnsan Kaynaklarından, mumlardan, İstanbul dan bahsedeceğim…

Uzun süredir yazmadım evet. Hayatıma instagram girdi gireli, artık bana her şey anlamsız gelmeye başladı. İnsanlar birbirlerine bir şeyler gösterme, bir şeyler kanıtlama peşinde. Oysa ki yazmak, içinden geldiği gibi kendini doğal resimlerle ifade etmek varken, sosyal ağlarda herkes birbirleri ile yarışır oldu.
Şunu ifade etmeliyim ki ben sevdiğim için, kendimi bulmak için yazıyorum. 

İç sesim her seferinde aynı kararı alıp, birden susuyor. Yazmak, duygularımı ifade etmek belki bu aralar bana en iyi gelecek şeylerden biri. İnsanlığı tanıdım ben acı bir şekilde. İş hayatında gerçekten insanlar acımasız. Hayatım da yaptığım en büyük yanlışlık iş hayatına erken atılmam. Ahh keşke bir bölüm daha okusaydım :)
Çalışmayı çok seviyorum, üretmeyi, insanları; ama acımasızca kurallar, tavırlar, iki yüzlülükler bunlar bana göre değil.
Şuan tek istediğim şey huzur, sessizlik…
Evet belki ilerleyen günlerde aldığım kararı sizlerle paylaşabilirim. 
Dedim ya bu aralar hep yazacağım.

Kursumun başlamasını beklerken yazıyorum sizlere. Artık toparlanıp derse girme vakti.
Her şey güzel olacak eminim buna :) 

Sevgilerimle,
Sihirli tramvay ama kırmızı olandan :)

13 Aralık 2014 Cumartesi

Uzun, sessiz, derin bir aksam!

Hayatımda aldığım her karar belirler hikayemi benim. Rüzgarların uğultusu ulaştırır beni gitmek istediğim ağaçların dallarına. Güneş yol arkadaşım benim hikayemde. Sevdiğim adam can yoldaşım..

Uzun zaman olmuş yazmayalı. Uzun zaman olmuş kendimi dinlemeyeli. Her fısıltı yol arkadaşım olmuş. Kristal tozlar birikmiş eteklerimin pilelerine, zaman bir kardan adamın erimesi gibi geçmiş gitmiş.

Sevilmek kadar güzel bir şey olmadığını anlamışım kardan adamım eridiği zaman zarfında. Çok sevmenin,  her adını duyduğumda sevdiğim insanın,  kalbimin hızla çarpmasına neden olan güzel bir yolculuk olduğunu anlayıvermişim birden. Geçip, gitmiş zaman…
Yazmaya tekrar başlamak, tekrar özüne dönmek..  Özüne dönmek diyorum çünkü, bazen insanlar da çiçekler gibi solup yeniden kendine geliyor, kendine gelebilmesi içinde dönüp geçmişle yüzleşmesi, olanları affetmesi, yaşadıklarını affetmesi gerekiyor. Son zamanlar bende bunun için çabalıyorum. Dün gece halimin nedeni belki de buydu, belki de herkesin yaptığı gibi bende bahaneler bulup duruyorum. Nedenlerim ve açıklamalarım nedenini bilmediğim bir öfkeden öteye gidemiyordu.

Sessizlik..  İnsanı özüne getiren şey. 

Hayatın bitmeyen sürprizleri alaycı bir tavırla, insanları yaşadığı hayatın karşısında yalnız, çaresiz bırakıyor. Hayat beni bu aralar yalnızlıkla korkutuyor. Onca gürültünün arasında ansızın gelen bir his ile sessizce bir köşede buluyorum kendimi.

Herkesin ihtiyacı vardır sessizliğe kendini dinlemeye. Büyüsün diye bekler seni caddeler ıslak gözyaşlarıyla der ya bir şarkının sözlerinde, büyümeye başladığımı hissediyorum yağmurlu rüzgarlı bir gecede. Güçlü durmaya çalışırken,  içimde ki çocuğu kaybediyorum.. Büyümek zorunda bırakılmak..  Büyürken ödediğimiz bedeller.. İçim ürperiyor bunları düşünürken, üşüyorum çok.  

Bir yandan da bunları yaşarken beni seven bir insanın varlığı ve desteği  garip bir yere götürüyor.. Dik durmalıyım, onun için yapmalıyım derken buluyorum kendimi..  Varlığı ile huzur buluyor, yaşadığım olaylar karşısında yol göstericim oluyor, buğulu camlardan ardından güneşi bulabiliyorum onunla…

Seviyorum, sevildiğimi hissederek. Yaşıyorum, ona ve aşka inanarak... :) 










28 Eylül 2013 Cumartesi

Yol aldık, beraber rüzgarla


Yaramaz küçük bir kız çocuğu gibi hissediyorum bugün kendimi. Sanki büyümemişim, işe başlamamışım, sanki kendi kararlarımı almıyormuşum, sanki küçükken dinlediğim masallarda ki kahramanlar kadar sihirliymişim gibi.

Bugün farklı bir gün. Bir sonbahar ayında ki, hemde bu ay adına şiirler yazılmış, şarkılar okunmuş 'Eylül' ayında kocaman kararlar aldım.


Her zaman ki ben işte :) 

Bir kış masalı yazmaya karar verdim. Bu kış diğerlerinden farklı olacak. Bir göz gezdirdim bloğuma neler yazmışım diye, biran önce okulumun bitmesini iş hayatına atılmayı ve bu şekilde hayatımın düzene gireceğini düşünen benmişim, bunu hatırladım. Ama hayal ettiğim gibi olmadı. Ne kendime zaman ayırabiliyorum, nede başkalarına.  


Bugün Haşmet Babaoğlu köşe yazısında tüm düşüncelerimi kaleme almış. Demiş ki: 'Sürekli "durup bakmanın gereğinden" söz ediyorum ya, bazen ben de kafamı kaldırıp etrafıma bakmayı unutuyorum. Kolay değil çünkü. Hele şehirdeysen, her şey hızla akıp geçiyorken, durup bakmak kolay değil.' 

Sonra düşündüm, kahvemi içtim  sonra ne kadar hızlı yaşadığıma karar verdim. İleriyi düşünmekten bugünü kaçırdığımı, bugünün ne kadar değerli olduğunu. 

Sonra şöyle devem etmiş yazısına büyük üstat: ' Bırakalım onu bunu. Eylül güneşinin değerini bilelim. Şükredelim!' 

Bende dedim ki  Ezginin Günlüğün den Zerdalileri açıp kendimi dinlemeyi hatırlatmalıyım,  plan yapmadan ne düşünüyorsam onu yapmamın gerekliliğini bir daha unutmayayım diye.

Kitap ve müzik dolu bir hafta sonu olsun herkese.

fincana kahve koydum gel artık kimse kıramaz beni, o kül gibi deniz o sesiz kız, kayıp bir sandala binip gitti ♫♪



6 Temmuz 2013 Cumartesi

Güzel günler çabuk biter.

Uzun bir aradan sonra her şey yoluna girdi derken yine bir başına kalmak. Bu sene çok zordu halende zor. Tamam dedim kimse kimseyi anlamak zorunda değil. Kimse kimseyi yargılamak zorunda değil ama bu yapılanlar bencillik. Her şeyi kaybetmek, gözünün önünde olanları bir bir kaybetmek.  Çok dertleşesim var . Gözlerim dolu dolu sakın gözlerime bakmayın. Ama içimdekileri öyle sırasız anlatmak, tek isteğimde bu.



Hep bir kavga hali onla bunla hayatla, bari kırmasak kanatmasak birbirimizi ağızdan kötü şeylerin çıkması ne kolay değil mi? Bu gibi olaylarda sessizliğimi korumak önemli bir meziyet benim için, hiçbir zaman bitmeyecek bu kavgalar. İnsanlar birbirlerini anlayana kadar bitmeyecek.

Yapmam sanırdım, ben kin tutamam. demek ki tanımamışım kendimi güçlü olabilmeyi diliyorum, uğraşıyorum. zaman yanımda olsun lütfen. O kadar kolay değil yanlışlar yapıp insanların hayatlarındaki yönleri değiştirmek.
Kimsenin yanına kalmamalı bencillikleri.


Bu ara çok, planlar yapıyorum: hayatıma karışmış ve kişiliğimden ödün vermiş olmama sebep olanlar için.


Konumlarımız değişecek sadece onlara özel bir bencillik takınacağım ki dünyanın en kötüsü hissedecekler kendilerini.

Biraz zaman sadece.

Belkide cevap yok hayat beni deniyor ♫♪






29 Nisan 2013 Pazartesi

Sonra bir bakmıssın, günlerden günes açmıs.


              Bu aralar sihirli şeylere ihtiyacım var.
        
          Beni yıllar sonrasına götürecek sihirli bir şey olsa. 

     Pembe kurdeleleri olan sihirli bir değnek olabilir mi ki bu? 


Değneğin üzerinde rüzgardan uçuşan pembe kurdelelerle birlikte, yüzüm gökyüzüne dönük denizin üzerinde dans edebilsem mesela.

Tüm kötü olan şeylere o sihirli değnek ile dokunsam, her şey farklı olsa. 

İyi olmak ve keyiflenmek için bir şeyler yapmalı. Bu aralar yüksek doz müzik ve manzaraya ihtiyacım var. Ve galiba biraz da güneş kremi kokusuna. 

Böyleyim bu aralar 'Hüznün neredeyse, mutluluğun da oradadır' ya. 

Çaylarınızı alın gelin, 
Bir şey dinleteceğim size ♫♪



22 Nisan 2013 Pazartesi

Masalımsı.

Kavuniçi bir balığın kitabın dayım bugünlerde,

Sihirli harfler dans ediyor bu kitapta, bulutların içinden yunuslar atlıyor, ağaçların üzerinde yıldızlar salıncak yapmış sallanıyor. Deniz ne renk mi bu defter de? 
Bak bunu düşünmemiş yüzgeçleri kavuniçi olan sevimli balık. Kırmızı demiş ama kırmızı yağmurların rengiymiş onun kitabında, mavi demiş ama mavi onun yıldızlarının rengiymiş. 
Düşünmüş düşünmüş.. Sonra özel bir renk bulmuş ama bu renk ne pembe, ne mor ne de beyazmış, bu renk büyülü bir renkmiş. Gören bir daha asla unutmaz, ama bu rengi tarif edemezmiş. Sadece kavuniçi balığın kitabın daymış bu sihirli ihtişamlı deniz. 
Bu rengi daha önce gören de bilende olmamış. 

Bu kitapta daha neler mi var? 

Harfleri dans eden kelimeler, konuşan ağaçlar, yasemin kokulu bahçeler, galata kulesini ev yapan bir masal kahramanı, uçmayı seven mavi gagalı kuşlar..




31 Ocak 2013 Perşembe

Daracık ömrümüzde genis sıkıntılar.

 Yağmurlu bir kış günü ve İstanbulHırçın fakat arada sakinleşen güzel bir yağmurla uyandım bugün. İlk işim pencereyi açıp toprak kokusunu içime çekmek oldu. Çok yağmurlu, sessiz, durgun değişik bir gün bugün. Kafamda bir sürü soru var. Yalnızca cevaplarını yaşayarak alabileceğim sorular bunlar.




Tarık Tufan'ın satırları düşüyor aklıma birden: 'Sana yazları sıcak ve kurak, kışları soğuk ve yağmurlu bir coğrafyada yaşadığımızı söyleyecekler. Gerçek olan senin mevsimindir oysa. O günün nasıl geçeceğini anlayabilmek için gökyüzüne bakman gerekmez. dönüp yüreğine bak. Yağmurlar ve güneş yüreğinden süzülür. gerçek olan yüreğinin mevsimidir, senin mevsimindir. Her sabah uyandığında gözlerinden dünyaya saçılandır mevsim. Güneş senden doğar ve yağmur senin gözlerinden düşer yeryüzüne.' demiş nede güzel demiş.



Yağmurlu bir gün İstanbul da evet ama gökyüzü masmavi, içimi ısıtan bir mavilik bu. Artık yağmur yağmayacak diyen, ona güvenmemi isteyen bir gökyüzü var.* 



Kalktım yürüdüm elimdeki çaresiz soruyla:İnsan neden hep sona bırakır kendini?

 ♫♪ ♫♪







Suskun degilsin! *




Bir kış günü, denizin en hırçın olduğu zamanlar.Deniz fenerine vuran dalgalar hayli ürkütüyor beni.Ama bir yandan da anlamsız bir huzur doluyor içime.Taş bir iskele üzerinde seyrediyorum bu manzarayı. Martı, dalgaların sesinden biraz ürkmüş gibi görünüyor. Karaya yaklaşma düşünceleri biran olsun rahatlatıyor martıyı belki de. Ben de bir an durup düşünüyorum. Ben demi korkuyorum acaba bu acımasız, beni savurup düşüren dalgalardan ve dalga seslerinden. Yoksa bir yerlere tutunmak için hala bir şansım var mı?  Yada cesur muyum en hırçın dalgaya dayanabilecek kadar. Deniz feneri gibi dimdik dalgalara göğüs gerebilir miyim! 

Yaşamak bu denli zorken, martılar bile bu kadar çok korkarken ben nasıl deniz feneri gibi asalet içinde selamlayabilirdim gelen dalgaları? Anlam veremiyordum, peki nasıl huzur verebiliyordu ki bana bu dalgalar . Evet korkuyorum hırçın dalgalardan ama bir yandan da garip güven de duyuyorum. 

Bilinmezlik içinde otururken taş iskelede, ait olamama duyguları belirdi zihnimde. Kime ait değildim? Neden değildim? Deniz bu kadar çabuk benimsemişken dalgaları ben neden hala ona ait değildim. Bu kadar kolayken her şey, deniz feneri bile mutlulukla karşılarken hırçın dalgaları neden hala ben belirsizlikler içinde kayboluveriyordum. *

8 Ocak 2013 Salı

Kitaplar var. Ben varım. Dünyam var *

uyumadığım gecelerin sabahında
göz altlarımdan mor çocuklar doğardı
mor çocuklarıma ninni söylerdi sabah ezanları
fırtınada ters çevrilen şemsiyelere benzerdi
duaya açılan avuçlarım
avuçlarıma kar yağardı
kimi zaman tipi..
kaç kere avuçlarımda mahsur kaldım.
bir kaç kış geçti pollyanna
ben hep mahzun kaldım.
kocaman bir kardan adam yaptı içime bir çocuk şair
tuhaf şarkılar mırıldanarak: şiirime kenar süsü olsam ben
bir kenar süsünün gülü olsam ben
sarı deftere tuttuğum bir günlük
aşk olsam ben..

* Didem Madak



4 Ocak 2013 Cuma

silsileler


Yıldız tozları vardır bilir misiniz? 
Bu aralar o tozlardan biriktiriyorum anneannemden kalan beyaz dantelli bir kavanozun içinde. Niye mi biriktiriyorum? Hani bir gün gelirde o tozları, iyi dileklerimle birlikte
 bir balonun içinden değer verdiğim biriyle birlikte tüm gökyüzüne boşaltırım diye. 

Sihirli kelimelerimi de söylerim belki.*


6 Aralık 2012 Perşembe

ve gece çok gece ~


Hayat kısa kuşlar uçuyor, hayat kısa kuşlar uçuyor, hayat kısa kuşlar uçuyor.


Bu hafta hep bu satırları tekrarlayıp durdum. Niçin bu durgunluk? Neden saçmalıklar içinde yüzüyorum ben böyle diye diye bir baktım hafta sonu yaklaşmış. Ne yaptım ben bu hafta bilmiyorum çokça kendimi dinledim galiba. Bu aralar yine kapılarımı kapattım, kendi başıma yaşayıp gidiyorum. Mutluyum galiba. Pek anlamadım ama işte böyle şuanda olduğu gibi kendime saçma sorular sorarak işleri daha da karıştırıyorum.

Bugün en güzel duyduğum cümle 'küçük şeylerde gizli' cümlesiydi. Gerçekten neydi o gizli, ama bir o kadar da hayat dolu olan ve hatta sihirli şeyler. Neden unuttum ben onları bu son iki ayda? Neden biri bana çıkıp hatırlatmadı. Yine iç hesaplaşmalar ve yine başa dönme. 

Dilim de güzel bir şarkının sözleri ' Olsun demek de zor artık, çocuk düşlerimiz yok artık' en iyisi bu şarkıyı dinleyip uyumak.

gece olunca güzelleşen şarkılar biliyorum. *



29 Kasım 2012 Perşembe

Biraz günesli, soguk, rüzgarli degisik durgun bir gün!


Unutmadım aramızdaki beceriksiz dili,
Dünya yordu bizi. 
Benim de söyleyemediklerim var. 
Hiç söyleyemeyeceğim onları belki de.
Uzun bir yolu geliyoruz seninle, yolu geldikçe anlıyorum ki, 
Biz,bu dünya üzerinde yürüyemiyoruz bile.

Birhan Keskin *



28 Kasım 2012 Çarşamba

insan düsünmüyor degil, hic üzülmüyor degil ♫♪


            mutluyum, mutluyuz, mutlular.


Ve iyi ki beni anlayan insanlar var. En kötü olduğum zamanlarda bile beni çok iyi  anlayabiliyorlar. Çayım yanımda ve her şeye rağmen yeniden diyebiliyorum ben artık. Garip ama diyebiliyorum . Çünkü yaşamak bir başka, nefes alabilmek çok başka. Umut başka, yaşama sevinci bambaşka bir şey. 

Hayallerim var benim? Aylardır bunu hatırlatan insanlar var çevremde. Annem var, en sevdiğim ablam var, en en sevdiğim arkadaşlarım var. Ben neden bu kadar gereksiz, saçma sapan kararlar veriyorum onu anlayamadım.Herkes bana olacakları söylerken hadi canım deyip geçiyorum ama sonra bir bakıyorum ki yine beklemediğim bir durumdayım.

Kültür, insanların yetişme tarzı o kadar önemli ki insanlar arasında, ben bunu bu aralar daha iyi anladım. Naif bir biçimde yetiştirilen bir insanın karşısına kaba saba sözlerle çıkan bir insandan ne bekleyebilirz ki? Karşı tarafı anlamaya çalışmak denen bir kavramın olduğunu bile bilmeyen insanlar varmış. Evet varmış. Bundan sonra demek ki böyle insanlara karşı farklı olmak gerekiyormuş. Neyse. Dönelim bugüne. Yazamadığım zamanlar da bir sürü kitap okudum şimdi de okumaya devam ediyorum. Bir sürü film de izledim :))  Şuanda elim de Doğan Cüceloğlu' nun 'Yeniden İnsan İnsana' kitabı var. İletişimden dert yanarken böyle bir kitap okumak harika bir şey keşke kitap okumayı sevmem diyen, iletişim sorunları yaşayan insanlar da okusa böyle kitapları. Kitap kriterlerini yapmaya kaldığım yerden devam etmeyi planlıyorum. 

Bugün odam da sürekli bana eşlik eden bir parça vardı onu paylaşmak istiyorum.

Her şarkının içinizde estirdiği bir rüzgar vardır soğuk ya da sıcak ♫♪
işte böyle :))


Heyecanlı.Umutlu.Sessiz.Uykulu.



27 Kasım 2012 Salı

bir bakmıssın, bir sarkıyla bas basa kalmıssın ♫♪


Ben bir denizim diye başlıyor şarkı. Ezginin Günlüğü söylüyor bu şarkıyı. Kendi içinde taşan, ben bir denizim uçsuz bucaksız, kıyısız, hür bir deniz diye devam ediyor. Sahiden öyle miyim ben? Evet denizim ben ne zaman öfkelenmesi gerektiğini bilmeyen, sonsuz, uçsuz bucaksız ama kimi zaman özgür değil. Evet evet özgür değil! Bağımlıyım. Neye ama? Hayatın gerektirdiği şeylere mi? 

Uzun zamandır yazmaktan korktum. Ne yapacağımı bilmediğim için kendimden kaçıp durdum.Neyin eksik, neyin fazla olduğunu bilmiyorum hayatımda. Garip bir huzursuzluk sardı her yanımı. Geceler uzun,  ben yalnızım. Bilgisayarım, müziklerim ve çayım ile birlikteyim. Kimseyi istemiyorum bu aralar, sadece yalnız olmak istiyorum. Bir evimin olduğunu hayal ediyorum.Oturup  günlerce,saatlerce yazdığımı. İnsanların hüzünleri benim hüzünlerim olmadan, gelecek kaygısını düşünmeden. Sadece içinde yazmak olsa bu evin. Ruhumun derinliklerine işleyen bir müzik her yanımı kavrasa, onun ateşiyle yazsam. 

Tuhaf bir gece işte. Gece olunca güzelleşen şarkılar biliyorum. İşte onlardan biri bu şarkı.



19 Eylül 2012 Çarşamba

gece, dogru zamandır *

Ne zamandır ertelediğim her acı, çıt çıkarıyor  artık, başlıyor yeni bir ezgi ♫♪






18 Eylül 2012 Salı

yagmurlu,müzikli garip bir hafta ♫♪


Döneli 15 gün oldu ama içimden gelmedi bir şeyler yazıp paylaşmak . Dolu dolu bir Ankara gezisi gerçekleştirdim. Anlatacak çok şey var aslında. Bu garip ruh halimin geçmesiyle  her şeyi anlatmak isterim sizleri.Okuduğum kitaplardan bahsetmek isterim. Ama bu aralar böyle. Bu hafta ders seçimleri falan derken geçip gidiyor. Artık düzenimi kurmalıyım. Öyle işte garip bir ay Eylül. Sanki ruhum bana inat direniyor bu mevsime.Oysa ki ne çok severim ben sonbaharı. Belki bu yıl yapmak istediklerimi yapamamak düşüncesi korkutuyor. Biran önce günlerin geçip gitmesini istiyor ve günleri kovalıyorum. 

İşte bu aralar böyle Jehan Barbur şarkıları dinliyorum bolca. Kitap okumama kaldığım yerden devam ediyorum. Kendi içimde yaşıyorum.


3 Eylül 2012 Pazartesi

Yollar yollar icimden gecer ♫♪

Yarın sabah yine yollardayım. Daha önce de dediğim gibi Ankara gezimiz için sabah yola çıkıyorum.Hazırlıklar falan derken bir ara fark ettim ki gün boyu bu şarkıyı mırıldanıp durmuşum. Şimdi müzik zamanı diyerek ve sizlere veda ederek ayrılıyorum buralardan.
Döndüğüm zaman bol bol yazacak şeyim olacak. 

Herkese mutlu, bol şanslı ve bir o kadar da güzel bir hafta diliyorum :)) 







2 Eylül 2012 Pazar

iste ben buradayım.

Ben geldim hem de nasıl bir enerjiyle anlatamam size. Eylül ayını yazlıkta karşılamak pek hoş oldu.Alper Canıgüz'ün kitabına başlama fırsatı buldum.Gitmeden önce  yanıma Aktüel dergisi almıştım bir hafta boyunca yanımdan hiç ayırmadım onu.Ne hoş yazılar var bir bilseniz içinde. Haşmet Babaoğlu'nun yazısı pek bi güzel. Derginin bu sayısında Eski Yeni Aşklar diye güzel bir kitap var.Ağaçların altında bu kitaba da başladım.

Akşamları ise çıkıp yürüdüm, mehtaba karşı kahve keyfi yaptım arkadaşlarımla.

Küçük kuzuyla bahçe de oyun oynadık. Ona bir sürü şarkı söyledim masal anlattım.Pek bir ayrı kaldım sanal ortamdan. Takip edebildiğim kadar köşe yazılarını okudum. Kısacası kısa bir tatil yine iyi geldi bana.

Evet ben geldim ama salı günü yine gidiyorum.Bu sefer ise Ankara beni bekliyor. Eylül de Ankara nasıldır bilemiyorum. Ama arkadaşımla eğlenceli günler beni bekliyor desem hiçte yalan olmaz. Bir sürü kafe keşfettik. Tek tek onlara gitmeye çalışacağız. Boş kaldığım süre zarfında okumalarıma vereceğim kendimi. Salı gününe kadar elimde ki kitabı 

( Oğullar ve Rencide Ruhlar*Alper Canıgüz) bitirmeyi planlıyorum. Yanıma hangi kitabı alsam karar veremedim.Yine çanta hazırlama derdine düştüm.Ankara planlarını yaparken hep şu dize geldi aklıma hep.Ne hoş söylemiş Cemal Süreya.


Böyle sevgili okuyucularım bu aralar kendimle zaman 
geçiriyorum hepsi bu :))

24 Ağustos 2012 Cuma

denizin kokusunu severim ben.*

Biraz tatil yapma zamanı diyerek, sizlere bir süreliğine veda etmek zorundayım.Hafta sonunu yazlıkta arkadaşlarımla geçirmek üzere yola çıkacağım bugün.
Çanta hazırlamaktan hiç hoşlanmasam da bu yaz sürekli çanta hazırlayıp durdum. Göçebe yaşam kültürünü yaşayanlardanız biz. İnsan gitti mi yazlığa aylarca kalır değil mi?Biz en fazla bir hafta kalıp tekrardan dönüyoruz evimize.Bu sefer bir hafta de evde zaman geçirdikten sonra yine yeni yeniden yazlık yolları.

Babam ve annem evde ki çiçekleri bahane ediyorlar :)) Tabi biliyoruz ki biz,bizimkiler sürekli aynı yerde kalmaktan sıkılıyor 

Bu hafta sonu da yazlıkta lisede ki arkadaşlarımla toplanıyoruz. Ama bir arkadaşın evinde :))
Güzel güneş ve deniz dolu bir hafta sonu geçireceğiz. 


Evet böyle sevgili okuyucularım.  
"Ben kahve kokularını severim; denizin kokusunu, bir de akşam üstleri yaprakların hışırtısını dinlemeyi" diyerek sizlere veda ediyorum. 

                                   iyi hafta sonları.

23 Ağustos 2012 Perşembe

günün ganimetleri bunlar!




Sevgili okuyucularım bugün avare avare dolaştım sokaklar da. Kardeşim yeni üniversiteli oldu ya, onun için alış veriş yapalım dedik. Ve çıktık İstanbul sokaklarına. Ben ki (kendime bile şaşırdım) sıkıldım mağazaları dolaşmaktan. 
Ve kendimi en yakın 
D&R 'a attım. Elimde ki kitaplar bitmeden kitap almayacağım diye söz vermiş olsam da kendime, dayanamayıp yine iki kitap, üç film aldım. Aslın da okumadığım kitaplarım var elimde. Ama uzun süredir merak ettiğim kitapları da almasam olmazdı değil mi? :)) Daha yeni girdim eve.Birazdan güzel bir çay demleyip kitap okumaya başlayacağım ama daha karar veremedim neyi okuyacağıma!

Ben düşünüverirken hangi kitaba başlayacağıma sizde bir müzik arası yapabilirsiniz. Eskilerden bir parça geliyor bu akşamın anısına! ♫♪♫♪


22 Ağustos 2012 Çarşamba

Sihirli Otobüs *




Bugün güzel bir film izledim . Adı "Into The Wild"  2007 yılında gösterime girmiş. Uzun zamandır aklımda olan ama bir türlü izlemeye fırsat bulamadığım filmlerden biri. Gerçek yaşam öyküsünden uyarlanan bir film. 

"Güçlü ol!Herşeyi yapabilirsin.Heryere gidebilirsin.Para,güç bunlar birer yanılsama,herşey burada.Burada olabilirsin sadece ben ve sen."  filmden bir alıntı bu cümle. Gerçekten insanı etkileyen cümleler saklı bu filmde.

Ben filmleri bu iyi, bu kötü diye ayırmayı pek sevmiyorum. Hepsinde bir emek var. Bence hepsi de birbirinden güzel. Konuları bakımından demiyorum. Gerçekten bazı filmlerin konuları var ki keşke çekilmeseydi dedirtecek kadar saçma. Her neyse. Ne diyordum Özgürlük Yolu insanı çok etkiliyor. Bir sürü notlar aldım filmi izlerken. Son okuduğum kitapta ki soru işaretlerine bir sürü daha soru işareti eklendi  :))


Film " yolu olmayan ormanlarda mutluluk vardır. yalnız yürünen deniz kıyısında sevinç. topluluklar vardır kimsenin zorla girmediği derin denizlerde ve sesinde de müzik. insanı az seviyorum diyemem, ama doğayı daha fazla" dizeleriyle başlıyor.

İzlerken mutlu olduğunuz bir film. Aslında filmin çok eleştirecek yanı var. İnsan her zaman daha fazlasını ister diyor filmde. Ve bu görüşe karşı çıkılıyor.Fakat ana kahramanında yaptığı da aslında bu. Ama 23 yaşında ki bir genç söz konusu. Dedim ya filme çok farklı açılardan bakabiliyoruz. 


 Filmde eleştirilen şey bence  bozulan dünyamız.O yüzden pek derinlere inmeye gerek yok. Ama şunu söylemek istiyorum ki ben filmi  hep mutlu son bekleyerek izledim. Ve sonunda da çok ağladım. Yaşadığımız aptal sisteme söylenip durdum.Kim ister ki ormanda açlıktan ölmek!  Ve film  gerçek kahramanın kendi kendine çektiği  mutlu bir fotoğrafla son buluyor. İçim bir tuhaf oldu o resmi görünce. Ama fotoğrafa bakınca  içten gelen, samimi bir gülümsemeydi yüzünde ki ifade.İyi ki yaşamışım bunca deneyimi dedirten bir gülümseme. 

Bence izlenilmesi gereken filmlerden. Herkes kendi dünyasından farklı şekilde algılıyabiliyor filmi. 
                                                                                           
                                             şimdiden herkese iyi seyirler.

Küçük bir dipnot: Unutmadan! filmin müzikleri oldukça iyi :))

Bir Eflatun Ölüm ♫♪





"Orada duruyorsun 
Terk edilmiş beyaz ve nazlı 
Git diyorlar gidiyorsun 
Kal diyorlar ne bir ses ne bir şarkı.

Kırgınım saçılmış bir nar gibi 
Sessiz akan bir ırmağım gecede 
Git dersen giderim 
Kalırım kal dersen 
Söylenmemiş sahipsiz bir şarkıyım 
Git dersen giderim 
Kal dersen kalırım."

Bir Şarkı Molası ♪ ♫

.Bugünlerin şarkısı bu olsun.. Her geçen gün biraz daha büyüyorum. Hayat hep böyle miydi ki? Yoksa ben mi şimdi fark ediyorum, sorguluy...